Kyra erkek kardeşleriyle geçide yaklaştığında babasının bir grup adamı daha dışarı çıktı. Bunlar yayandı ve Brandon ve Braxton yabandomuzuyla yaklaşırken kitleler halinde onlara yer açıyorlardı. Hayranlıkla ıslık çaldılar ve etraflarında toplandılar: Bu adamlar iri, kaslı, hiç de kısa olmayan ağabeylerinden de otuz santim daha uzun olan, birçoğu sakallı, bazılarının sakallarına aklar düşmüş, otuz ve kırk yaş civarında, sert adamlardı. Birçok savaş görmüşler, eski krala hizmet etmişler ve krallarının teslim oluş rezilliği yüzünden çok sıkıntı yaşamışlardı. Kendi istekleriyle teslim olmamışlardı. Bu adamlar her şeyi görmüş ve çok fazla etkilenmemiş gibi görünen adamlardı ama yabandomuzu ilgilerini çekmiş gibiydi.
“Onu kendiniz öldürdünüz, öyle mi?” diye sordu içlerinden biri Brandon’a; yaklaşmıştı ve hayvanı inceliyordu.
Kalabalık arttı ve sonunda Brandon ve Braxton durdu. Bu muhteşem adamların övgü ve beğenilerini alıyorlar; ne kadar zor nefes aldıklarını belli etmemeye çalışıyorlardı.
“Biz öldürdük!” dedi Braxton gururla.
“Bir Kara Boynuzlu,” diye bağırdı bir başka savaşçı, yakına gelmişti ve elini hayvanın üzerinde gezdiriyordu. “Gençliğimden beri bunlardan birini görmemiştim. Bir keresinde birinin öldürülmesine yardım etmiştim ama o zaman bir grup adamdık ve iki tanesi parmaklarını kaybetmişti.”
“Görüyorsunuz ya, biz bir şey kaybetmedik,” dedi Braxton kabaca. “Sadece bir mızrak ucu.”
Kyra adamların gülüşü ve avı takdir edişleri karşısında açıkça öfkeden yanıyordu. Bu sırada bir başka savaşçı, liderleri Anvin, yaklaşıp hayvanın cesedini yakından inceledi. Diğer adamlar ona yer açmışlardı, ona karşı çok büyük bir saygıları vardı.
Babasının komutanı Anvin Kyra’nın diğer adamlar arasında gözdesiydi. Yalnızca babasına karşı sorumluydu ve tüm bu iyi savaşçılara başkanlık ediyordu. Anvin kendisi için ikinci bir baba gibiydi ve onu kendini bildiği günden beri tanıyordu. Onun da kendisini sevdiğini biliyordu. Ona göz kulak oluyor ve hepsinden önemlisi, ona zaman ayırıyor ve diğer adamlar onunla ilgilenmezken Anvin ona idman teknikleri gösteriyor ve silah kullanmayı öğretiyordu. Hatta birçok kez eğitimlere katılmasına izin vermişti ve kız her seferinde de büyük keyif almıştı. Adamlar arasındaki en sertiydi ama aynı zamanda da sevdiklerine karşı en yumuşak kalplisiydi. Fakat sevmediklerine karşı ise Kyra onlar adına korku duyardı.
Anvin’in yalana karşı neredeyse hiç tahammülü yoktu. Olaylar ne kadar kötü olursa olsun her durumda gerçekleri bilmek isteyen bir yapısı vardı. Çok titiz gözleri vardı ve yabandomuzuna yaklaşıp iki ok yarasını incelerken Kyra da onu dikkatle izledi. Detayları gören bir göze sahipti ve eğer biri gerçeği fark edecekse bu da kendisiydi.
Anvin iki yarayı inceledi, iki küçük ok başı saplandığı yerde duruyor, okların, ağabeyleri tarafından kırılmış olan uçları kendini belli ediyordu. Okları uçlarına çok yakın bir noktadan kırmışlardı. Dolayısıyla bunu herhangi biri fark edemezdi. Fakat Anvin herhangi biri değildi.
Kyra Anvin’in yaraları inceleyişini izledi, gözlerini kısışını gördü ve gerçeği anladığını fark etti. Eğildi, eldivenini çıkarttı, elini gözün içine uzattı ve ok başlarından birini çıkarttı. Kanlı ucu havaya kaldırdı ve yüzünde şüpheci bir bakışla yavaşça oğlanlara döndü.
“Bir mızrak ucu muydu?” diye sordu onaylamaz bir tonla.
Brandon ve Braxton ilk kez endişeli bir hal alırken grupta gergin bir sessizlik oluştu. Yer değiştirdiler.
Anvin Kyra’ya döndü.
“Yoksa bir ok başı mıydı?” diye ekledi. Kyra adamın aklındaki çarkların dönüşünü ve kendi sonuçlarına varmak üzere olduğunu görebiliyordu.
Anvin Kyra’ya doğru yürüdü ve sadağından bir ok çekip elindeki ok başıyla yan yana tutu. Herkesin görebileceği gibi mükemmel bir benzerlik vardı. O zaman Kyra’ya gururlu ve anlamlı bir bakış attı ve tüm gözler Kyra’ya çevrildi..
“Senin atışındı, değil mi?” diye sordu. Bu sorudan çok bir hüküm gibiydi.
Kız onayladı.
“Öyleydi,” diye yanıtladı kısaca. Anvin’i, kendisine hak ettiği saygınlığı verdiği için seviyordu ve sonunda hakkının korunduğunu hissediyordu.
“Ve bu hayvanı öldüren atıştı,” diye cümlesini bitirdi Anvin. Bu bir gözlemdi, soru değil ve sesi yabandomuzunu inceledikten sonra, sert ve netti.
“Bu ikisinden başka yara göremiyorum,” diye ekledi. Elini hayvanın üzerinde gezdiriyordu. Kulağına gelince durdu. Kulağı dikkatlice inceledikten sonra Brandon ve Braxton’a hor görerek baktı. “Tabii buradaki mızrak ucu sıyrığını yaradan saymıyorsanız!”
Yabandomuzunun kulağını tutup kaldırdı. Savaşçı grubu onlara gülerken Brandon ve Braxton kızardılar.
Babasının ünlü savaşçılarından, Anvin’in yakın arkadaşı, otuz yaşlarında, cılız yüzlü, burnunun üzerinde bir yara izi olan, zayıf ve kısa bir adam olan Vidar öne çıktı. Ufak yapısıyla Vidar savaşçı olmaya uygun değilmiş gibi görünse de Kyra onun bir kaya kadar sağlam olduğunu ve yumruk yumruğa dövüşte ne kadar ünlü olduğunu biliyordu. Kyra’nın tanıdığı en sert adamlardan biriydi ve bir seferinde kendisinin iki katı iki kişiyle güreşip ikisini birden yere sermişti. Birçokları onun bu ufak tefek görüntüsü yüzünden onu kışkırtma hatasına düşmüş ve derslerini zor yoldan almışlardı. Ayrıca o da Kyra’yı kanatlarının altına almıştı ve onu her zaman koruyordu.
“Görünüşe göre ıskalamışlar” dedi Vidar “ve kız da onları kurtarmış. Siz ikinize atış yapmayı kim öğretti?”
Brandon ve Braxton son derece endişeli görünüyordu. Yalanları açığa çıkmıştı ve tek bir kelime dahi edememişlerdi.
“Bir av hakkında yalan söylemek çok rezil bir şeydir,” dedi Anvin karamsarca, iki ağabeye dönerek. “Şimdi dökülün. Babanız gerçeği söylemenizi isteyecektir.”
Brandon ve Braxton orada duruyor ve kıpırdanıyordu. Rahatsız oldukları belli oluyordu ve sanki ne söyleyeceklerini tartışır gibi birbirlerine bakıyorlardı. Kyra’nın hatırladığı kadarıyla ilk defa o ikisinin dili tutulmuştu.
Ağızlarını açıp bir şeyler söylemeye hazırlandıkları sırada aniden yabancı bir ses kalabalığı yarıp geçti.
“Onu kimin öldürdüğü hiç önemli değil,” dedi ses. “Artık bizimdir.”
Kyra bu kaba, yabancı sesten irkilip, diğerleriyle birlikte sesin geldiği yöne döndüğünde, kızıl zırhları içinde belirgin Lordun Adamlarını görünce karnı burkuldu. Adamlar kalabalığın içinde öne çıkmışlardı ve köylüler onlara yol açıyordu. Açgözlü bakışlarla yabandomuzuna yaklaştılar. Kyra onların bu ödülü, ihtiyaçları olduğu için değil, halkını aşağılamak ve bu gurur kaynağını ellerinden almak için istediklerini gördü. Hemen yanında durmakta olan Leo hırladı; kız elini teskin edici şekilde hayvanın ensesine koydu ve geride kalmasını sağladı.
“Lord Valinizin adıyla,” dedi Lordun Adamı, iri yarı, alçak alınlı, kalın kaşlı ve suratından aptallık akan bir askerdi, “bu yabandomuzuna el koyuyoruz. Tatil festivalinizden bu hediyeniz için size şimdiden teşekkür ediyor.”
Diğer adamlara bir işaret yaptı ve adamlar yabandomuzunu almak üzere hareketlendiler.
Aynı anda aniden Anvin öne çıktı. Vidar da yanındaydı ve adamların yollarını kapatıyorlardı.
Kalabalık afallamış şekilde sessizliğe gömüldü. Lordun Adamlarıyla bugüne kadar kimse bu şekilde yüzleşmemişti; bu yazılı olmayan bir kanundu. Hiç kimse Pandesia’nın gazabını çekmek istemezdi.
“Size kimsenin bir hediye sunduğunu hatırlamıyorum,” dedi, sesi çelik gibi sertti “veya Lord Valinize.”