Морган Райс - Bulunmuş стр 12.

Шрифт
Фон

Bu dünyada ona yalnızca bir kişi Samson diye hitap etmişti.

Bu onu dönüştüren kişinin sesiydi.

Orada, ayakta durmuş, o olağanüstü güzel yüzündeki gülümsemesiyle ona bakan kişi ilk gerçek aşkıydı.

Samantha’ydı bu.

YEDİNCİ BÖLÜM

Caitlin ve Caleb, İsrail ülkesinin üzerinden kuzeye, denize doğru yol alarak açık, çölün mavi göğünde birlikte uçuyorlardı. Altlarındaki topraklar alabildiğine uzanıyor ve Caitlin yollarına devam ederlerken manzaranın nasıl değiştiğini seyrediyordu. Altlarında devasa bir çöl vardı; yer yer gelişi güzel taşların, dev kaya parçalarının, dağların ve mağaraların yer aldığı güneşten çatlamış topraklar uzanıyordu. Ara sıra görünen çobanlar dışında burada neredeyse kimse yoktu. Çobanlar baştan ayağa beyaza bürünmüşlerdi ve kafalarında da onları güneşten koruyacak başlıklar vardı. Sürüleri ise hemen yanlarında onları takip ediyorlardı.

Fakat daha kuzeye ilerledikleri zaman arazi değişmeye başladı. Çöl yerini birbiri ardına yükselen tepelere bıraktı ve renk de iç karartıcı tozlu kahverenginden canlı bir yeşile doğru değişti. Zeytinlikler ve üzüm bağları arazide benek benek kendilerini belli ediyorlardı. Ama yine de ortalıkta çok az insan vardı.

Caitlin Nasıra’daki keşfini düşündü. Kuyunun içinde, şimdi elinde sıkı sıkı tuttuğu yalnız başına duran bu değerli objeyi bulunca şoke olmuştu: bulduğu şey avuç içi büyüklüğünde altından bir Davut yıldızıydı. Ortasına, küçük eski el yazısıyla tek bir söz kazınmıştı: Capernaum.

Bunun bir mesaj olduğunu ve onlara bir sonraki duraklarını işaret ettiğini ikisi de açık bir şekilde görüyordu. Caitlin Ama neden Capernaum? diye merak etti.

Caleb’den İsa’nın orada vakit geçirdiğini öğrenmişti. Bu İsa’nın onları orada beklediği anlamına mı geliyordu? Acaba babası da orada olacak mıydı? Ve Caitlin, Scarlet’in de orada olmasını ummaya cesaret etti.

Caitlin altında uzanan manzarayı dikkatle inceledi. Bu zamanda İsrail’in nüfusunun ne kadar az olduğuna hayret etti. Bir evin üzerinden uçunca şaşırdı, çünkü evlere çok nadir rastlanıyordu. Burası hala kırsal ve bomboş bir ülkeydi. Görmüş olduğu birkaç şehir de daha çok kasaba gibiydi ve hatta bunlar da olabildiğince ilkeldi; neredeyse tüm yapılar tek ya da iki katlıydı ve taştan yapılmışlardı. Bahsetmeye değer doğru düzgün bir yol dahi görmemişti.

Uçmaya devam ederlerken Caleb hızla yanına yaklaştı ve uzanarak elini tuttu. Onun dokunuşunu hissetmek çok güzeldi. Caitlin kendine engel olamayarak neredeyse milyonuncu defa neden bu zamana ve yere inmiş olduklarını merak etti. Neden bu kadar geriye, bu kadar uzağa gelmişlerdi? Buralar İskoçya’dan, bildiği her şeyden çok farklıydı.

Caitlin içinde, derinlerde bir yerde bunun, İsrail’in, yolculuğundaki son durak olacağını hissetti. Burası inanılmaz güçlü bir yer ve zamandı, Caitlin gördüğü her şeyden yayılan enerjiyi hissedebiliyordu. Sanki dev gibi bir enerji sahasında yürüyor, yaşıyor ve nefes alıyormuş gibi her şey ona ruhen dopdolu gibi geliyordu. Caitlin çok önemli bir şeyin onu beklediğini anlamıştı. Ama ne olduğunu bilmiyordu. Babası gerçekten burada mıydı? Sonunda onu gerçekten bulabilecek miydi? Bütün bunları bilememek sinir bozucuydu. Şimdi dört anahtar da elindeydi. Caitlin babasının burada olması gerektiğini düşündü; onu bekliyor olmalıydı. Yoksa neden böyle araştırmaya devam etmek zorunda olsundu ki?

Caitlin’in zihnini düşünmekten allak bullak eden başka bir şey de Scarlet’ti. Caitlin geçtikleri her yere dikkatle bakıyor, Scarlet ya da Ruth’dan bir işaret arıyordu. Bir an, acaba Scarlet dönemedi mi, diye düşündü – ama sonra hemen bunu kafasından çıkardı, kendini böyle kasvetli hislere kaptırmayı reddetti. Scarlet’siz bir hayatın düşüncesine bile katlanamıyordu. Eğer Scarlet’in gerçekten gitmiş olduğunu öğrenirse, kendinde artık devam edecek gücü bulup bulamayacağını bilmiyordu.

Caitlin elindeki Davut Yıldızının adeta yandığını hissetti ve yeniden nereye gittiklerini merak etti. İsa’nın hayatı hakkında keşke daha fazla şey bilseydim, diye düşündü; büyürken keşke İncil’i daha dikkatli okusaydım, diye içinden geçirdi. Bir şeyler hatırlamaya çalıştı, ama gerçekten bütün bildiği çok basit şeylerdi: İsa dört yerde yaşamıştı: Beytüllahim, Nasıra, Capernaum ve Kudüs. Nasıra’dan daha yeni ayrılmışlardı ve şimdi Capernaum’a doğru gidiyorlardı.

Caitlin kendine engel olamayıp İsa’nın ayak izlerini takip ederken bir hazine avında olup olmadıklarını düşündü, belki İsa bazı ipuçlarını barındırıyordu ya da havarilerinden biri Caitlin’in babasının, kalkanın nerede olduğuna dair bir ipucu biliyordu. Caitlin yeniden bunların nasıl bir bağlantı içinde olabileceklerini düşündü. Bütün yüzyıllar boyunca ziyaret etmiş olduğu kiliseleri, manastırları düşündü ve bunların arasında bir bağlantı olduğunu hissetti. Fakat ne olduğundan emin değildi.

Caitlin’in Capernaum hakkında bildiği tek şey, İsrail’in kuzeybatı sahilinde, Celile’de küçük, mütevazı bir balıkçı köyü olduğuydu. Ama saatlerdir henüz daha tek bir köy dahi geçmiş değillerdi— aslında etrafta tek bir canlı bile yoktu— ve deniz bir yana Caitlin sudan bile eser göremiyordu.

Ardından, Caitlin tam bunu düşünürken bir dağın zirvesinin üzerinden uçtular ve diğer tarafta saatlerdir üzerinde uçmakta oldukları vadinin geri kalanı önlerine serildi. Manzara Caitlin’in nefesini kesti. Orada, önlerinde sanki sonsuza kadar uzanan parıl parıl parlayan bir deniz vardı. Caitlin’in hayatında hiç görmediği masmavi bir renge sahipti ve bir hazine sandığı gibi güneş ışığında inanılmaz parlıyordu. Tam denizin bittiği yerde beyaz kumlarla örtülü muhteşem bir sahil başlıyordu ve dalgalar gözün alabildiğine sahile çarpıp geri gidiyordu.

Caitlin birden heyecanlandı. Doğru yöne gidiyorlardı; eğer kıyı şeridini takip etmeye devam ederlerse, bu onları kesinlikle Capernaum’a götürecekti.

Caleb “Orada,” diye seslendi.

Caitlin, Caleb’in parmağının işaret ettiği yeri takip ederek gözlerini kısıp ufka baktı ve uzakta belli belirsiz küçük bir köyün bulunduğunu görebildi. Gördüğü şeye ne bir şehir, ne de bir kasaba denebilirdi. Aşağı yukarı iki düzine kadar ev vardı ve ayrıca kıyı şeridine yaslanmış büyük bir yapı yer alıyordu. Yaklaştıklarında, Caitlin güneşten dolayı gözlerini kısarak orayı inceledi, ama kimseyi göremedi: yalnızca sokaklarda yürüyen birkaç köylü vardı. Caitlin bunun öğlen sıcağından mı, yoksa buranın ıssız bir yer olmasından mı böyle olduğunu merak etti.

Caitlin, bizzat İsa’nın kendisinden herhangi bir işaret görmek için aşağıya baktı ama kimseyi görmedi. Bundan daha da önemlisi onu hissetmiyordu da. Eğer Caleb’in söylediği doğruysa, İsa’nın enerjisini çok daha uzaklardan hissedebilirdi. Fakat hiç olağandışı bir enerji sezmedi. Bir kez daha doğru zamanda ve yerde olup olmadıklarını merak etmeye başladı. Belki de o adam yanılıyordu: belki İsa yıllar önce ölmüştü. Ya da belki daha doğmamıştı bile.

Caleb birden, aşağıya köye doğru dalışa geçti ve Caitlin de onu takip etti. Köyün duvarlarının dışında, zeytin ağaçlarından oluşan bir korunun içinde inebilecekleri, fark edilmeyecek bir yer bulmuşlardı. İndiler ve ardından köyün girişine doğru yürümeye başladılar.

Küçük, tozlu köy yolundan içeriye doğru yürüdüler, hava sıcaktı ve her şey güneşin altında yanıyordu. Etrafta yavaş yavaş dolaşan birkaç köylü onları neredeyse fark etmemişti; yalnızca gölgelik bir yer arama ve kendilerini serinletme derdindelermiş gibi görünüyorlardı. Yaşlı bir kadın köyün kuyusuna doğru yürüdü, kuyudan su çekti ve suyu büyük bir kepçeyle ağzına götürüp içti. Ardından elini alnına götürerek terini sildi.

Ваша оценка очень важна

0
Шрифт
Фон

Помогите Вашим друзьям узнать о библиотеке

Скачать книгу

Если нет возможности читать онлайн, скачайте книгу файлом для электронной книжки и читайте офлайн.

fb2.zip txt txt.zip rtf.zip a4.pdf a6.pdf mobi.prc epub ios.epub fb3

Популярные книги автора