Basamakların üstündeki, her biri elli ayak yükseklikteki ağır kapıları açmak için bir düzine hizmetkâr gerekiyordu. Kapılar üstünde siyah başlı çiviler olan parlak altından yapılmış, her biri İmparatorluk mührü ile bezenmişti. Hizmetkârlar kapıları sonuna kadar açtılar ve Romulus karanlık iç mekâna girerken soğuk esintinin derisindeki tüyleri diken diken ederek dışarı çıktığını hissetti. Koca kapılar arkasından kapandı ve bu binaya her girişinde olduğu gibi, kendisini sanki mezara sokuluyormuş gibi hissetti.
Romulus mermer zemin üzerinde çizmeleri yankılanarak çalımla yürüdü. Çenesi kenetlenmiş, biran önce bu toplantıyla işini bitirmek ve daha önemli işlerle meşgul olmak isteyen bir havadaydı. Buraya gelmeden önce harika bir silahla ilgili bir söylenti duymuştu ve bunun gerçek olup olmadığını bilmek istiyordu. Eğer doğruysa, bu her şeyi değiştirir, dengeyi tamamen onun lehine çevirebilirdi. Eğer bu gerçekten mevcutsa, o zaman bütün bunlar—Andronicus, Konsey—artık onun için bir anlam ifade etmeyecekti. Aslında, bütün İmparatorluk en sonunda kendisinin olacaktı. Bu silahı düşünmek, bir dizi basamaktan daha yukarı çıkar ve başka bir kocaman kapıdan geçer ve nihayet Büyük Konsey’in bulunduğu yuvarlak odaya girerken Romulus’un kendinden emin ve güven içinde görünmesini sağlayan tek şeydi.
Bu muazzam odanın içinde ortası boş ve bir insanın oraya girebilmesi sağlayan dar bir geçit bulunan siyah yuvarlak bir masa bulunuyordu. Masanın etrafında Konsey, yirmi dört siyah cübbe içinde ciddi bir görüntüyle oturmaktaydı. Hepsi grileşen boynuzları ve fazlaca ilerlemiş yaşları nedeniyle akan kırmızı yaşlı adamlardı. Romulus için onların karşısına çıkmak, dar girişten masanın ortasına yürümek zorunda kalmak ve hitap etmesi gereken insanlarla çevrili olmak küçük düşürücüydü. Onlara hitap etmek için oraya buraya dönmek zorunda kalmak ta küçük düşürücüydü. Bu odasının bütün tasarımı, bu masa, sadece Andronicus’un göz korkutma taktiklerinden biriydi.
Romulus ne kadar uzun sürdüğünü bilmediği bir zaman için, içi yanarak orada odanın ortasında sessizlik içinde durdu. İçinden çıkıp gitmek geliyordu, fakat kendisini kontrol etmek zorundaydı. Konsey üyelerinden biri, “Oktakin Lejyonundan Romulus,” diye resmi biçimde anons yaptı.
Romulus döndü ve zayıf, yanakları içe göçmüş daha yaşlı Konsey üyelerinden birinin kırmızı gözlerle kendisine baktığını gördü. Bu adam Andronicus’un yardakçılarından biriydi ve Romulus bunun Andronicus’un gözüne girmek için her şeyi söyleyebileceğini biliyordu.
Yaşlı adam boğazını temizledi.
“Volusia’ya yenilgiyle döndün. Küçük düşerek. Buraya gelecek kadar cüretkârsın.”
“Tedbirsiz ve aceleci bir komutan haline geldin,” dedi bir başka Konsey üyesi.
Romulus döndüğünde dairenin öbür tarafından kendisine bakan alaycı, küçümseyen gözleri gördü.
“Kılıç için sonuçsuz arayışında, ejderhalarla pervasız çatışmanla binlerce adamını kaybetmiş bulunuyorsun. Andronicus’u ve İmparatorluğu hüsrana uğrattın. Kendin için ne söyleyeceksin?”
Romulus meydan okurcasına geri baktı.
“Hiç bir şey için özür dilemiyorum,” dedi. “Kılıç’ın geri alınması İmparatorluk için önem taşıyordu.”
Başka bir yaşlı adam öne eğildi.
“Fakat onu geri alamadın, değil mi?”
Romulus kızardı. Eğer yapabilirse bu adamı öldürecekti.
“Neredeyse alıyordum,” diye cevap verdi sonunda.
“Neredeyse hiç bir anlam taşımaz.”
“Beklenmedik engellerle karşılaştık.”
“Ejderhalar mı?” dedi başka bir Konsey üyesi.
Romulus yüzüne bakmak için ona döndü.
“Daha ne kadar çılgın olabilirsin?” dedi Konsey üyesi. “Gerçekten kazanacağını mı sandın?”
Öfkesi yükselirken Romulus boğazını temizledi.
“Sanmadım. Amacım ejderhaları öldürmek değildi. Kılıcı geri almaktı.”
“Fakat yine, bunu yapamadın.”
“Daha bile kötü,” dedi bir başkası, “şimdi ejderhaları bize karşı saldın. Bütün İmparatorluktan onların saldırıları hakkında raporlar geliyor. Bizim kazanamayacağımız bir savaş başlattın. Bu İmparatorluk için büyük bir kayıp.”
Romulus karşılık vermeyi kesti; bunun sadece daha fazla suçlamaya yol açacağını biliyordu. Ne de olsa, bunlar Andronicus’un adamlarıydı ve hepsinin bir gündemi vardı.
“Senin haddini bildirmek için Büyük Andronicus’un burada olmaması talihsizlik,” dedi diğer bir Konsey üyesi. “Eminim ki senin bu günü canlı çıkarmana izin vermezdi.”
Adam boğazını temizledi ve arkasına yaslandı.
“Fakat onun yokluğunda, geri dönmesini beklemeliyiz. Şimdilik, Halka’da Büyük Andronicus’u takviye etmek üzere lejyonlar dolusu gemiler göndermek için orduya komuta edeceksiniz. Size gelince, rütbeniz indirilecek, silahlarınızdan ve rütbenizden arındırılacaksınız. Garnizonda kalın ve bizden gelecek yeni emirleri bekleyin.”
Romulus duyduklarına inanamayarak ona bakakaldı.
“Seni derhal infaz etmediğimiz için memnun olman gerekir. Şimdi bizi yalnız bırak,” dedi başka bir Konsey üyesi.
Yüzü mosmor olurken Romulus yumruklarını sıktı ve Konsey üyelerinin her birine tek tek baktı. Onların her birini ve hepsini öldürmeye ahdetti. Fakat kendi kendine şimdi bunun zamanı olmadığını söyleyerek, kendisini bundan kaçınmaya zorladı. Onları şimdi öldürmekten bir nebze tatmin elde edebilirdi, fakat bu nihai amacına hizmet etmezdi.
Romulus döndü ve çizmeleri yankılanarak öfkeyle odayı terk etti, hizmetkârların açtığı ve peşinden çarpıp kapattıkları kapıdan geçerek oradan ayrıldı.
Romulus yüz altın basamaktan aşağı inerek kongre binasından dışarı yürüdü ve kendisini bekleyen adamlarına katıldı. Komutan yardımcısına seslendi.
“Efendim,” dedi general, başını iyice aşağıya eğerek, “emriniz nedir?”
Romulus düşünerek ona baktı. Tabii Konsey’in emirlerine itaat edemezdi; aksine, şimdi bunlara karşı çıkma zamanıydı.
“Konsey’in emri halen denizde olan bütün İmparatorluk gemilerinin derhal kıyılarımıza dönmeleridir.”
General’in gözleri fal taşı gibi açıldı.
“Fakat efendim, bu Büyük Andronicus’u eve dönüş yolu olmadan Halka’nın içinde mahsur bırakır.”
Romulus dönüp ona baktı, gözleri donuklaşarak.
Sesi çelik gibi, “Asla beni sorgulama,” diye yanıtladı.
General başını eğdi.
“Tabii, efendim. Affedersiniz.”
Komutanı döndü ve aceleyle oradan ayrıldı ve Romulus onun emirlerini yerine getireceğini anladı. O sadık bir askerdi.
Romulus içinden kendi kendine gülümsedi. Konsey onlara saygı göstereceğini, emirlerini yerine getireceğini sanmakla ne kadar aptalca davranmıştı. Onu çok fena şekilde küçümsemişlerdi. Neticede, rütbesinin tenzil edilmesini zorla uygulayacak kimseleri yoktu ve onlar bunu kestirecek noktaya gelinceye kadar Romulus, güç kendi elindeyken, onların kendi üstünde güç kazanmalarını önlemeye yetecek kadar emir icra edecekti. Andronicus büyüktü, fakat Romulus daha büyüktü.
Plazanın kenarında yeşil bir cübbe giymiş bir adam duruyordu. Başlığı dört gözlü düz bir sarı suratını ortaya çıkaracak şekilde aşağı çekilmişti. Adamın, parmakları Romulus’un kolu kadar uzun, zayıf elleri vardı ve sabırla orada duruyordu. O bir Wokable idi. Romulus bu ırkla iş yapmaktan hoşlanmıyordu, fakat belirli koşullarda buna mecburdu—ve bu o zamanlardan biriydi.
Romulus yaratık dört gözüyle ona bakarken, bir kaç adım öteden onun tüyler ürperten niteliğini hissederek Wokable’ın yanına gitti. Uzun parmaklarından biriyle uzandı ve onun göğsüne dokundu. Romulus yapışkan parmağın temasıyla dondu kaldı.