Джек Марс - Görev Yemini стр 9.

Шрифт
Фон

Zihninde, kısa da olsa komşuları Bay ve Bayan Thompson’ı canlandırdı. Hollywood, yaşlı, iyi komşular arasaydı, onları işe alabilirdi. Luke onları seviyordu, yaşamlarının böyle sona ermesi hiç isteyeceği bir şey değildi. Ama o gün bir çok insan ölmüştü.

“Becca, Thompson’ları ben öldürmedim tamam mı? Öldükleri için üzgünüm, sen ve Gunner, kaçırıldığınız için üzgünüm ve hayatım boyunca üzgün olacağım ve bunu telafi etmek için elimden geleni yaparım. Ama bunu ben yapmadım. Thompson’ları ben öldürmedim. Sizi kaçırması için gelen adamları ben yollamadım. Kafanın içi sanki bunlarla bulanmış gibi ve hayır teşekkür ederim almayayım.”

Bir anlığına sustu. Konuşmayı kesmek için iyi zamandı ama o böyle yapmadı. Kelimeler ağzından boşanıyor gibiydi.

“Tek yaptığım ateş fırtınası ve bombalar arasında işimi yapmaktı. Bütün gece ve gün boyunca beni ve başkanı öldürmeye çalışan birileri oldu. Vuruldum, patlamalar arasında kaldım, arabayla yoldan çıkarak kaza yaptım. Ve Birleşik Devletler Başkanı’nı kesin bir ölümden kurtardım, senin başkanını. Yaptığım buydu.”

Nefesi, sanki kilometrelerce koşmuş gibi hızlanmıştı.

Dediklerinden pişmanlık duydu. Gerçek olan buydu. Yaptığı işin eşine acı veriyor oluşu onu Becca’nın tahmininden çok daha fazla üzüyordu. Tam da bu yüzden geçen sene bu işi bırakmıştı, ama sonra bir gece göreve çağırılmıştı. O gece güne uzamış, hatta uzun ve zor bir geceye daha uzamıştı. Ailesini sonsuza dek kaybettiğini düşündüğü bir gece.

Becca artık ona güvenmiyordu. O da bunu görebiliyordu. Luke’un varlığı Becca’yı korkutuyordu. Olanların nedeni oydu. Pervasız ve aşırı düşkündü, Becca’nın ve biricik oğullarının ölümüne sebep olacaktı.

Yüzünden sessizce göz yaşları süzüldü. Uzun bir dakika geçti aradan.

“ Bunun ne önemi var?” dedi Becca.

“Neyin ne önemi var?”

“Başkanın kim olduğunun ne önemi var? Gunner ve ben ölseydik başkanın kim olduğu umurunda olur muydu?”

“Ama hayattasınız,” dedi. “Ölmediniz. Hayattasınız ve iyisiniz. Arada büyük bir fark var.”

“Tamam,” dedi Becca. “Hayattayız.” Kabul etmek sayılmayacak bir kabul cümlesiydi bu.

“Sana bir şey söylemek istiyorum,” dedi Luke. “Emekliye ayrılıyorum. Artık bu işi yapmayacağım. Önümüzdeki günlerde birkaç toplantıya katılmak durumunda olabilirim ama artık göreve çıkmayacağım. Ben bana düşeni yaptım. Artık bitti.”

Hafifçe başını salladı. Sanki hareket etmek için enerjisi kalmamıştı. “Bunu daha önce de söyledin.”

“Evet. Ama bu sefer ciddiyim.”


*


“Gemi omurgasını her zaman düz tutmaya çalışmalısın.”

“Tamam,” dedi Gunner.

O ve babası balıkçı teknesini takımlarla doldurmuşlardı. Gunner kot pantolon, tişört giymiş ve güneşten korunmak için balıkçı şapkası takmıştı. Bir de havalı göründüğü için babasının verdiği Oakley güneş gözlüklerini takmıştı. Babası da aynı gözlükleri takıyordu.

Tişört güzeldi— 28 Gün Sonra isimli İngilizlerin oynadığı, harika bir zombi filminin tişörtüydü. Tişörtün üzerinde zombiler yoktu, bunu yerine siyah renk üzerine kırmızı biyotehlike işareti vardı. Luke’a göre bu akla uygundu; filmdeki zombiler ölü insanlar değildi. Bir virüs kapmışlardı.

“Şu soğutucuyu diğer alabandaya it bakalım.”

Babası, balığa gittiklerinde hep bu çılgınca kelimeleri kullanırdı. Gunner bunlara bazen gülerdi. “Alabanda!” diye bağırdı. “Hay hay, Kaptan.”

Babası, Gunner’ın soğutucuyu ilk başta koyduğu arka tarafı beğenmedi ve eliyle nereye konulması gerektiğini gösterdi; oturdukları tarafın aksine, teknenin diğer ucuna koyulması gerekiyordu. Gunner da öyle yaptı ve büyük mavi kutuyu oraya itti.

Birbirlerine baktılar. Babası, gözlüklerin arkasından ona komik bir bakış attı. “Nasıl gidiyor evlat?”

Gunner duraksadı. Ailesinin onun için endişelendiğini biliyordu. Gece onun hakkında fısıldayarak konuştuklarını duymuştu. Ama o iyiydi. Gerçekten iyiydi. Korkmuştu, şimdi bile biraz korkuyordu. Hayli ağlamıştı, ama bu çok normaldi. Bazen ağlamak gerekirdi. İçinde tutmak yapılacak şey değildi.

“Gunner?”

Pekala bunun hakkında konuşabilirdi de.

“Baba, bazen insanları öldürüyorsun değil mi?”

Babası başıyla onayladı. “Evet, bazen. Bu, işimin bir parçası. Ama sadece kötü adamları.”

“Aradaki farkı nasıl anlıyorsun?”

“Bazen bu farkı anlamak zor. Ama bazen de kolay. Kötü adamlar kendilerinden daha güçsüz ve korumasızlara veya sadece kendi işiyle ilgilenen masumlara zarar verirler. Benim işim bu kötü adamları durdurmak.”

“Başkanı öldüren adamlar gibi mi?”

Başıyla onayladı.

“Onları öldürdün mü?”

“Bazılarını, evet.”

“Beni ve annemi kaçıranları, onları da öldürdün mü?”

“Evet, öldürdüm.”

“Bunu yaptığına sevindim baba.”

“Ben de, canavar. Onlar tam da öldürülesi adamlardı, iyilik yapmış oldum.”

“Dünyadaki en iyi öldürücü sen misin?”

Babası, başını salladı ve gülümsedi. “Bilmiyorum dostum. En iyi öldürücüler için bir skor tablosu tuttuklarını sanmıyorum. Bu bir spor gibi bir şey değil. Öldürmede dünya şampiyonası yok. Ne olursa olsun, ben artık bütün bu işlerden emekliye ayrılıyorum. Seninle ve anneyle daha fazla vakit geçirmek istiyorum.”

Gunner düşündü. Bir gün önce haberlerde babasını görmüştü. Kısa bir şeydi ama babasının fotoğrafı ve ismi geçmiş, orduda genç halini gösteren bir video gösterilmişti. Luke Stone, Delta Gücü operatörü. Luke Stone, FBI Özel Müdahale Timi. Luke Stone ve takımı Birleşik Devletler Başkanını kurtarmıştı.

“Seninle gurur duyuyorum baba. Dünya şampiyonluğun olmasa da.”

Babası kahkaha attı. İskeleyi işaret etti. “Tamam, hazır mıyız?”

Gunner onayladı.

“Açılır, demir atarız. Çekilen sularda beslenen çizgili levrek bulabilir miyiz bakalım.”

Gunner onaylarcasına başını salladı. İskeleden ayrıldılar ve dalga yaratmadan gidilmesi gereken yerden yavaşça geçtiler. Tekne hızlandı ve Gunner kendini sağlama aldı.

Gunner, önlerindeki ufka doğru bakıyordu. O, gözcüydü. Babasının söylediği gibi gözlerini keskin, başını da oynak tutmalıydı. Baharın erken dönemlerinde üç kere balığa çıkmışlar ama hiçbir şey yakalayamamışlardı. Balığa çıkıp hiçbir şey yakalayamadıklarında babası “şakada” olduklarını söylerdi. Şu an büyük bir şakanın içinde gibilerdi.

Biraz sonra Gunner, sancak tarafında orta mesafede bir uzaklıkta suyun sıçradığını gördü. Beyaz kırlangıçlar suya dalıyor, birer bomba gibi suya çarpıyorlardı.

“Hey, şuna bak!”

Babası başıyla onayladı ve gülümsedi.

“Çizgili levrek?”

Babası başını salladı. “Lüfer.” Sonra da “Tutun.” dedi. Motora tam gaz verdi ve tekne artık hızlanmaya başladı.

Gazı sonuna kadar açtı ve tekne kısa zaman içinde hızlandı, su sıçratmaya başladı, burnu havaya kalktı ve daha da hızlanıyordu, Gunner geriye doğru savruldu. Bir dakika sonra balıkların su sıçrattığı yere gelmişlerdi, yavaşladılar ve tekne yine suya oturdu.

Gunner, tek kancalı birer olta kaptı. Birini babasına verdi ve hiç beklemeden kendi oltasını saldı. Neredeyse anında oltasında kuvvetlice bir çekiştirme hissetti. Oltaya vahşi bir yaşam enerjisiyle sarsılıyordu. Görünmez bir kuvvet, neredeyse oltayı elinden kaybetmesine neden olacaktı. Misina kopmuş olta boşalmıştı. Lüfer kaçıp gitmişti. Söylemek için babasına döndü ama yaşlı adamın oltasında da bir şeyler vardı, oltası neredeyse ikiye katlanmıştı.

Gunner ağı kaptı ve hazırlandı. Gri ve mavi ve yeşil ve beyaz ve oldukça kızgın bir lüfer, sudan kokpite çekilmişti.

“Güzel balık.”

“Şans döndüren!”

Yeşil ağın içindeki lüfer güvertede çırpındı ve zıpladı.

“Onu salacak mıyız?”

“Evet. Bizi kurumuş şansımızdan kurtardı, ama bir çizgili levrekler için buradayız. Lüfer heyecan verici ama çizgili levrekler daha büyük, hem de mangalda daha lezzetli oluyorlar..”

Ваша оценка очень важна

0
Шрифт
Фон

Помогите Вашим друзьям узнать о библиотеке

Скачать книгу

Если нет возможности читать онлайн, скачайте книгу файлом для электронной книжки и читайте офлайн.

fb2.zip txt txt.zip rtf.zip a4.pdf a6.pdf mobi.prc epub ios.epub fb3

Популярные книги автора