Морган Райс - Ateş Ülkesi стр 4.

Шрифт
Фон

Thor’un annesi, beyaz ipek bir elbise ve pelerin giymişti, başlığı gerideydi ve avuçları iki yanında hiç mücevher takılmamış halde duruyordu; avuçları yumuşaktı ve cildi bebek gibiydi Thor daha önce hiç hissetmediği şekilde ondan yayılan yoğun bir enerji hissediyordu sanki bir güneş onu sarıyordu. Bu anın keyfini çıkarırken ona yöneltilen şefkat dalgaları hissetti. Daha önce hiç böylesi şartsız  bir aşk ve kabulleniş hissetmemişti. Kendini ait hissetti.

Şimdi burada, onun karşısında dikilirken Thor nihayet bir yanının tamamlandığını sanki dünyadaki her şeyin yoluna girdiğini hissetti.

“Thorgrin, oğlum,” dedi.

Bu duyduğu en güzel sesti, yumuşaktı, kalenin antik taş duvarlarında yankılanıyordu, sanki cennetten sesleniyor gibiydi. Thor şaşkınlıkla orada durdu, ne yapacağını, ne diyeceğini bilemiyordu. Tüm bunlar gerçek miydi? Kısa bir an için bunun da Ruhbanlar Diyarı’nda başka bir yaratım, başka bir rüya olup olmadığını ya da zihninin ona oyun oynayıp oynamadığını merak etti. Kendini bildi bileli annesine sarılmak istemişti ve öne bir adım atarken onun bir hayalet olup olmadığını anlamaya kararlıydı.

Thor sarılmak için ona uzanınca, kollarının havadan başka hiç bir şeye dokunmayacağından, tüm bunların bir yanılsamadan başka bir şey olmamasından korktu, fakat uzanınca ve kollarını etrafına dolayınca, gerçek bir insanı kucakladığını hissetti. Annesi de ona sarıldı. Bu dünyadaki en harika duyguydu.

Annesi Thor’u sıkıca sararken Thor tüm bunların gerçek olduğunu bildiğinden dolayı havalara uçuyordu. Hepsi gerçekti, bir annesi vardı, gerçekten vardı, ete kemiğe bürünmüş halde bu yanılsama ve fantezi dünyasında duruyordu ve onu gerçekten önemsiyordu.

Uzun bir süreden sonra çekildiklerinde Thor ona baktı, gözlerinde yaşlar vardı annesinde de gözyaşlarını gördü.

“Seninle gurur duyuyorum, oğlum,” dedi.

Annesine baktı, ne diyeceğini bilemiyordu.

“Yolculuğunu tamamladın,” diye ekledi. “Burada olmayı hak ettin. Her zaman olacağını bildiğim adama dönüştün.”

Thor ona baktı, tüm hatlarını inceledi, onun var olmasına hala hayret ederken ne diyeceğini bilemiyordu. Tüm hayatı boyunca ona sormak istediği çok soru olmuştu fakat şimdi onu karşısında görünce kafası bomboş olmuştu. Nereden başlayacağından emin değildi.

“Benimle gel,” dedi dönerek, “sana burayı, doğduğun yeri göstereceğim.”

Gülümsedi ve elini Thor’a uzatınca Thor tuttu.

Yan yana kalenin içine girdiler, annesi önden giderken, ışığını yayıyor ve duvardan geri sekiyordu. Thor tüm bunlara hayretle bakıyordu: burası gördüğü en muhteşem yerdi, duvarlar parlak altından yapılmıştı, gördüğü her şey parıldarken mükemmel ve gerçek üstü görünüyordu. Sanki cennetin içinde sihirli bir kaleye adımını atmıştı.

Kemerli tavanlara sahip uzun bir koridordan geçtiler, her şeyin üstünden ışık sekiyordu. Thor yere baktı ve zeminin mücevherlerle kaplı olduğunu gördü. Pürüzsüzdü ve ışık bin bir noktada parlıyordu.

“Neden beni terk ettin?” diye sordu Thor aniden.

Bunlar Thor’un ağzından çıkan ilk kelimelerdi ve kendisini bile şaşırttı. Ona sormak istediği onca şeyin arasından bir nedenle ilk olarak bunlar çıkmıştı ve daha nazik bir şey söylemediği için utanmış kızarmıştı. Bu kadar bodoslama olmak değildi niyeti.

Fakat annesinin şefkatli gülümsemesi hiç silinmedi. Yanında yürürken ona saf bir aşkla bakıyordu, ondan salt sevgi ve kabulleniş gördüğünü hissediyordu, onu her ne derse desin yargılamıyordu.

“Bana kızgın olmakta haklısın,” dedi. “Beni bağışlamanı istemeliyim senden . Sen ve kardeşin bu dünyada her şeyden daha fazla önemlisiniz. Sizi burada yetiştirmek istedim ama yapamadım. Şüpheciydiniz. Her ikiniz de.

Bir başka koridora daha girdiklerinde annesi durdu ve Thor’a döndü.

“Sen sadece bir Ruhban değilsin, Thorgin, sadece bir savaşçı da değilsin. Sen ezeli ve ebedi zamanların en iyi savaşçısısın – ve en iyi Ruhbansın da. Özel bir kaderin var, hayatın bu yerden çok daha büyük  olması için tasarlanmış. Bu hayatın ve kaderin tüm dünyayla paylaşılması gerekli. O nedenle seni serbest bıraktım. Şu an olduğun adam olabilmen, edindiğin tecrübeleri edinebilmen ve kaderinde yazılı olan savaşçı olabilmen için dünyaya açılmana izin vermeliydim.

Derin bir nefes aldı.

“Anlıyorsun ya Thorgrin, bir savaşçıyı savaşçı yapan herkesten ayrılması ve ayrıcalıkları değildir, zahmet ve çok çalışma, acı çekme ve ıstıraplarıdır. Acı çekerken seni izlemek beni öldürüyordu ancak çelişkili bir biçimde dönüştüğün bu adam olabilmek için bunlara ihtiyacın vardı. Anlıyor musun, Thorgrin?”

Thor gerçekten, hayatında ilk kez anlıyordu. İlk defa tüm bunlar mantıklı geliyordu. Hayatı boyunca karşılaştığı zorlukları düşündü, annesiz büyütülmesini, kardeşlerine hizmet ederken arka plana itilmesini, ondan nefret eden babasını, küçük ve boğucu bir köyde herkes tarafından hiç kimse olarak görülmesini düşündü. Çocukluğu hayatı boyunca başına gelen meşakkat silsilesinin başlangıcı olmuştu.

Fakat şimdi buna ihtiyacı olduğunu, tüm bu zorlukların ve karmaşanın olması gerektiği için olduğunu anlıyordu.

“Karşılaştığın tüm güçlükler, ayakta durabilmen, kendi yolunu bulmak için verdiğin mücadele,” diye ekledi annesi, “sana verdiğim bir hediyeydi. Seni daha güçlü yapmak için verdiğim armağandı.”

Bir hediye, diye düşündü Thorgrin kendi kendine. Daha önce bu şekilde düşünmemişti. Yaşadığı o anları hediye olarak asla düşünemezdi fakat şimdi geriye dönüp bakınca o anların tam olarak birer hediye olduğunu biliyordu. Bu sözlerden sonra annesinin haklı olduğunu fark etti. Hayatında karşılaştığı zorlukların hepsi dönüşeceği kişi olması için onu yoğuran bir hediyeydi.

Annesi döndü ve ikisi kalenin içinde yan yana yürümeye devam ettiler. Thor’un zihni ona sormak istediği milyonlarca soruyla doluydu.

“Gerçek misin?” diye sordu Thor.

Bir kez daha patavatsızlığından dolayı utandı, bir kez daha kendinden bile beklemediği bir soruyu sorarken buldu kendini. Fakat bunu bilmek için dayanılmaz bir arzu duyuyordu.

“Burası gerçek mi?” diye ekledi Thor. “Yoksa hepsi bir yanılsama, bu ülkenin geri kalanı gibi kendi hayal gücümün bir ürünü mü?”

Annesi ona gülümsedi.

“Senin kadar gerçeğim,” diye cevap verdi.

Thor kafasını salladı, cevabına güven duymuştu.

“Ruhbanlar Diyarının bir yanılsama yeri, senin içindeki bir sihir ülkesi olduğu konusunda haklısın,” diye ekledi. “Cidden gerçeğim ama aynı zamanda tıpkı senin gibi ben bir Ruhbanım. Ruhbanlar fiziksel mekanlara insanlar kadar bağlı değillerdir. Yani bir yanım burada yaşarken, diğer yanım bir başka yerdedir. Bu nedenle beni göremesen bile hep seninleyim. Ruhbanlar her yerde aynı anda olabilirler. Diğerlerinin bağdaştıramadığı iki dünyayı birbirine bağlarız biz.”

“Argon gibi,” diye cevap verdi Thor, Argon’un uzaktan görünmelerini, bir görünüp bir kaybolmasını, aynı anda her yerde olmasını hatırladı.

Kafasını salladı annesi.

“Evet,” diye cevap verdi. “Kardeşim gibi.”

Thor hayretler içinde nefessiz kalmıştı.

“Kardeşin mi?” diye tekrarladı.

Kafasını salladı.

“Argon senin dayın,” dedi. “Seni çok seviyor. Hep sevdi. Alistair de.”

Thor bunlara kafa yorarken düşüncelerin altında eziliyordu.

Bunları düşünürken kaşları çatıldı.

“Fakat benim için farklı, “dedi Thor. “Ben senin gibi hissetmiyorum. Ben bir yere sana kıyasla daha fazla bağlı hissediyorum. Argon gibi diğer yerlere istediğim gibi gidemiyorum.”

“Bunun sebebi yarı insan olman,” diye cevapladı.

Ваша оценка очень важна

0
Шрифт
Фон

Помогите Вашим друзьям узнать о библиотеке

Скачать книгу

Если нет возможности читать онлайн, скачайте книгу файлом для электронной книжки и читайте офлайн.

fb2.zip txt txt.zip rtf.zip a4.pdf a6.pdf mobi.prc epub ios.epub fb3

Популярные книги автора