Джек Марс - Görev Yemini стр 12.

Шрифт
Фон

“Luke, beni burada bırakamazsın,” dedi. “Felakete giden uçurumun kenarında sallanıyoruz. Bu role saplandım, uygun olmadığım bir… Bunu beklemiyordum, tamam mı? Kime güveneceğimi bilmiyorum. Kimin iyi kimin kötü olduğunu bilmiyorum. Her köşenin ardında kafama bir kurşun yiyeceğim beklentisiyle yaşıyorum. Etrafımda kendi adamlarıma ihtiyacım var. Bütünüyle inanabileceğim insanlara ihtiyacım var.”

“Ben kendi adamlarından mıyım?”

Direkt olarak Luke’un gözlerine bakıyordu. “Hayatımı kurtardın.”

Richard Monk sohbetin içine daldı. “Stone, bilmediğin şey bu Ebola’nın çoğaltılabileceği. Toplantı esnasında anlatılmadı. Wesley Drinan bize doğru ekipman ve bilgiyle daha fazla Ebola yaratılabileceğini söyledi. Şu an ihtiyacımız olan en son şey bilinmeyen bir grup insanın ellerinde silaha çevrilmiş bir Ebola virüsüyle etrafta koşuşturmaları ve bundan yüksek miktarda stoklamaları.”

Luke tekrara Susan’a baktı.

“Al bu işi,” dedi Susan. “Kaybolan kadına ne olduğunu bul. Kayıp Ebola’yı bul. Geri döndüğün zaman gerçekten emekliye ayrılmak istiyorsan senden bir daha asla bir şey yapmanı istemeyeceğim. Birkaç gece önce birlikte bir şey başlattık. Benim için son bir kere, bir şey yap, ve ardından işin bittiğini söylemeye hazırım.”

Gözlerini Luke’dan bir anlığına bile ayırmadı. Birçok yönden tipik bir politikacıydı. Sana uzandığı zaman, içeride bir yerlere dokunuyor, bulmak istediği noktayı buluyordu. Ona hayır demek zordu.

Luke iç geçirdi. “Sabah yola çıkabilirim.”

Susan başını salladı. “Senin için çoktan bir uçak ayarladık bile, seni bekliyor.”

Luke’un gözleri açıldı, şaşırmıştı. Derin bir nefes aldı.

“Tamam,” dedi sonunda. “Ama önce Özel Müdahale Timinden birkaç kişiyi bir araya getirmeliyim. Aklımda Ed Newsam, Mark Swann ve Trudy Wellington var. Ed Newsam şu an iş kazası izninde ama eminim, çağırırsam gelir.”

“Newsam ve Swann ile iletişime geçtik bile,” dedi Monk. “İkisi de kabul etti ve şu an havaalanına doğru yoldalar. Ne yazık ki Trudy Wellington gelemiyor.”

Luke kaşlarını çattı. “Gelmeyecek miymiş?”

Monk, elindeki sarı not defterine baktı. Hızlıca bir not aldı. Kafasını defterden kaldırmaya çalışmadı bile. “Bilmiyoruz çünkü onunla iletişime geçmedik. Ne yazık ki, Wellington’ı kullanmak söz konusu olamaz.”

Luke, Susan’a döndü.

“Susan?”

Şimdi Monk kafasını defterden kaldırmıştı. Gözleri Luke ve Susan arasında defalarca gidip geldi. Susan ağzını açmadan yine konuşmaya başladı.

“Wellington temiz değil. Don Morris’in metresiydi. Bu olayın bir parçası olmasının bir yolu yok. Bir aya kalmaz FBI’dan da atılmış olacak, hatta belki de ihanet suçlamalarıyla yüz yüze kalacak.”

“Bana konu hakkında hiçbir şey bilmediğini söyledi,” dedi Luke.

“Ve sen de ona inanıyorsun?”

Luke bu soruyu cevaplamaya çalışmadı bile. Cevabı bilmiyordu. Sadece, olabildiğince basitçe “Onu istiyorum,” dedi.

“Veya?”

“Oğlumu birlikte yakaladığımız bir çizgili levrekle birlikte mangalın başında bırakıp geldim. Şu andan itibaren bütün bunları bir kenara bırakıp emekli hayatıma başlayabilirim. Kolej profesörlüğü bir bakıma hoşuma gitti. O işe geri dönmek için sabırsızlanıyorum. Oğlumun büyüdüğünü izlemek için sabırsızlanıyorum.”

Luke, Monk’a ve Susan’a gözlerini dikmişti. Onlarda Luke’a bakıyorlardı.

“Yani?” dedi. “Ne düşünüyorsunuz?”

7. BÖLÜM

11 Haziran

2:15

Ybor Şehri, Tampa, Florida

Tehlikeli bir işti.

O kadar ki laboratuvarın bulunduğu kata çıkmayı hiç istemiyordu.

“Evet, evet,” dedi telefonda konuştuğu kişiye. “Şu an dört kişi var. Bu vardiya bittiğinde altı kişi olacağız. Bu geceye mi? Mümkün. Çok fazla söz vermek istemiyorum. Ben sabaha karşı on gibi arayın, o zaman daha net bilgi verebilirim.”

Bir anlığına sadece dinledi. “Sanırım bir van yeterli olur. O büyüklükte bir şey rahatça yükleme alanına çekebilir. Bu şeyler gözle görüldüğünden daha küçükler. Bunlardan trilyonlarcası bile pek fazla yer kaplamıyor. Yapmak zorunda olsaydık hepsini bu aracın bagajına doldurabilirdik. Ama mümkünse iki araç kullansak daha iyi olur. Biri yoldan gider, diğeri havaalanına.”

Telefonu kapattı. Kod ismi Adam’dı. İlk insan Adem, çünkü o, bu işe alınan ilk kişiydi. Diğerleri tam olarak kavrayamasa bile o, bu işin risklerini tamamıyla anlayabiliyordu. Bu projenin tam kapsamını bilen bir tek o vardı.

Ofisindeki büyük pencereden doğru küçük depoda olan biteni izliyordu. Üç vardiya ile bütün gün çalışılıyordu. Şu an içeride üçü erkek biri kadın olmak üzere dört kişi, beyaz laboratuvar önlüğü giymiş, eldiven, plastik bot, koruyucu gözlük ve gaz maskeleri takmış, çalışıyorlardı.

Çalışanlar, basit mikrobiyoloji yapabildikleri için işe alınmışlardı. İşleri, Adam’ın onlara temin ettiği madde sayesinde virüsü büyütüp çoğaltmak ve sonra, daha sonra taşınmak üzere bu örnekleri kuru bir şekilde dondurmak ve havadan yayılmasını sağlamak üzere hazırlamaktı. Yorucu, sıkıcı ve tek düze bir işti ama zor değildi. Herhangi bir laboratuvar asistanı veya biyokimya ikinci sınıf öğrencisi bunu yapabilirdi.

Yirmi dört saat boyunca çalışmak demek virüs stoğunun çığ gibi büyümesi demekti. Adam, her altı ila sekiz saatte bir işverenlerine rapor sunuyor, onlarda işin hızıyla ilgili memnuniyetlerini bildiriyorlardı. Dün, bu memnuniyet artık rahatça dışa vurulan bir mutluluk haline dönüşmüştü. İş yakında tamamlanacaktı, belki de bugün içinde bitecekti.

Bu, Adam’ı gülümsetti. İşverenleri son derece memnundu ve ona oldukça iyi ödüyorlardı.

Köpük bardağın içindeki kahveden bir yudum daha aldı ve çalışanları izlemeye devam etti. Son birkaç günde kaç bardak kahve içtiğinin hesabını çoktan kaçırmıştı. Çok fazla içmişti. Son birkaç gün birbirine girmeye başlamıştı. Yorulduğu zaman ofisindeki küçük karyolaya uzanıyor ve kısa bir uyku çekiyordu. Laboratuvarda çalışanlarla aynı koruyucu gözlükleri takıyordu. İki buçuk gündür onları çıkarmamıştı.

Adam, bu kiralık depoda derme çatma bir laboratuvar kurarken çok iyi bir iş çıkarmıştı. Çalışanları ve kendisini korumak için elinden geleni yapmıştı. Herkesin koruyucu kıyafetleri vardı. Her vardiyadan sonra kıyafetlerini değiştirebilecekleri bir oda, ve kalıntıları temizlemek için yıkanabilecekleri duşlar bulunuyordu.

Ama, aynı zamanda fonlama ve zaman kısıtlamaları bulunuyordu. Sıkı bir program vardı, ve tabii gizlilik meselesi. Koruyucu önlemlerin Amerikan Hastalık Kontrol Merkezlerin standartlarında olmadığının farkındaydı -burayı inşa etmek için altı ayları ve bir milyon dolar olsa bile bu yeterli olmazdı.

Sonuç olarak, bu laboratuvar iki hafta içerisinde yaratılmıştı. Burası, alçak depoların bulunduğu, Kübalı ve diğer mültecilerin yoğunlukla yaşadığı, eski ve tekinsiz bir mahallede bulunuyordu.

Kimse dönüp ikinci kez bu binaya bakmazdı. Bina üzerinde herhangi bir tabela yoktu ve bir düzine benzeri binayla bitişik şekilde duruyordu. Kısa bir süreliğine kullanacak olmalarına rağmen altı aylık kirasını ödemişlerdi. Kendi küçük otoparkı vardı ve işçiler tıpkı diğer fabrika ve depolarda olduğu gibi sekiz saatlik vardiyalar halinde gidip geliyorlardı.

Çalışanlara ücretleri nakit ödeniyordu ve iyi para alıyorlardı, sadece birkaç tanesi İngilizce konuşabiliyordu. Çalışanlar bu maddeyle ne yapacaklarını biliyor ama neyle veya neden bununla uğraştıklarını asla bilmiyorlardı. Bir polis baskını pek de olası değildi.

Yine de, virüse bu kadar yakın olmak onu tedirgin ediyordu. İşin bu kısmını bitirip, parasını alıp, sanki buraya hiç gelmemiş gibi burayı boşaltmak için sabırsızlanıyordu. Ondan sonra batı yakasına doğru uçacaktı. Adam için bu işin iki kısmı vardı. Biri burada ve diğeri… başka bir yerde.

Ваша оценка очень важна

0
Шрифт
Фон

Помогите Вашим друзьям узнать о библиотеке

Скачать книгу

Если нет возможности читать онлайн, скачайте книгу файлом для электронной книжки и читайте офлайн.

fb2.zip txt txt.zip rtf.zip a4.pdf a6.pdf mobi.prc epub ios.epub fb3

Популярные книги автора