Riley oturma odasında durmuş etrafına hayranlıkla bakıyordu. Kızı ile buraya daha yeni taşınmışlardı. Evliliği ilk dağılmaya başladığında kızıyla birlikte yaşadığı çiftlik tarzı ev merkezden uzakta olduğu için pek güvenli değildi. Ayrıca Riley hem kendisi hem de April için ani bir değişiklik yapma isteğiyle dolmuştu. Artık boşanma sonuçlanmıştı, Ryan nafaka ödeme konusunda bonkör davranmıştı ve yeni bir hayat kurmanın tam zamanıydı.
Halletmesi gereken son birkaç rötuş kalmıştı. Bazı mobilyalar oldukça eskiydi ve bu yepyeni evde sevimsiz duruyorlardı. Duvarlardan biri tamamen boş görünüyordu ve Riley’in oraya asacak tablosu yoktu. Bu haftasonu April’le alışveriş yapmayı aklına koydu. Şeytan katiller peşinde koşan bir ajan yerine iyi bir ailesi olan kadın fikri Riley’e çok rahatlatıcı gelmişti.
Şimdi April’ın nerede olduğunu merak ediyordu.
Durup kulak kabarttı. April’ın odasından müzik sesi gelmiyordu. Sonra kızının bağırdığını duydu.
April’ın sesi arka bahçeden geliyordu. Riley nefes nefese yemek odasına ve oradan da büyük arka bahçedeki geniş verandaya çıktı. Çitlerin arasından April’ın yüzünü ve bedenini gördüğünde Riley’in neler olduğunu anlaması birkaç saniyesini aldı. Sonra gevşeyip gülmeye başladı. Otomatik biçimde paniklemeyi çok abartmıştı. Ama bu tamamen içgüdüsel gelişmişti. Kısa bir süre önce kendisinden intikam almak isteyen çılgın bir katilin pençesinden çekip almıştı April’ı.
April gözden kayboldu ve sonra keyifle bağırarak tekrar belirdi. Komşunun trampleninde zıplıyordu. Kendisiyle aynı yaşta ve hatta aynı okula giden yeni bir kız arkadaşı olmuştu burada. “Dikkatli ol!” diye seslendi Riley.
“Ben iyiyim anne!” diye geriye seslendi April nefes nefese.
Riley güldü. Unutmuş olduğu duyguları tekrar yaşaması tuhaf geliyordu. Gülmeye yeniden alışmak istiyordu.
Ayrıca kızının yüzünde mutluluk ifadesini görmeye de alışmak istiyordu. April’ın bir ergen olarak asi ve somurtkan olduğu günler daha dün gibiydi. Riley onu suçlayamıyordu. Anne olarak pek çok şeyi bırakmış olması gerektiğini biliyordu. Bunu değiştirmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu.
Bölge ajanlığından ayrılmasında en çok sevindiği şey sıkça gittiği uzak yerlerde beklenmeyen uzun saatler geçirmektem kurtulmuş olmasıydı. Şimdi onun zamanlaması April’ınkiyle örtüşüyordu ve bunun bir gün değişebileceği olasılığı Riley’i korkutuyordu.
En iyisi fırsat varken keyfini çıkarmak, diye düşündü.
Riley kapı zilini duyduğunda tam zamanında evden içeri girmişti.
“Ben açarım Gabriela.” diye seslendi.
Kapıyı açtı ve karşısında daha önce hiç tanımadığı bir adamın gülümsediğini görünce şaşırdı.
“Merhaba,” dedi adam biraz utangaç. “Ben Blaine Hildreth. Yan komşunuzum. Kızınız şu an kızım Crystal ile birlikte.” Riley’e bir kutu uzatıp ekledi, “Mahallemize hoş geldiniz. Size küçük bir ev hediyesi getirdim.”
“Oh,” dedi Riley. Bu alışık olmadığı samimiyetten rahatsız olmuştu. “İçeri gelin lütfen.” demesi biraz zamanını almıştı.
Kutuyu beceriksizce kabul edip adama oturma odasında bir koltuk gösterdi. Riley kanepeye oturup hediyesini kucağına koydu. Blaine Hildreth ona umutla bakıyordu.
“Çok kibarsınız,’’ dedi Riley paketi açarken. Pakette iki tanesi kelebekli ve iki tanesi de çiçekli olmak üzere bir takım kahve fincanı vardı.
“Çok güzeller,” dedi Riley. “Kahve ister misiniz?”
“Evet, lütfen,” dedi Blaine.
Riley, mutfaktan çıkan Gabriela’ya seslendi.
“Gabriela, bize bu fincanlarla kahve getirebilir misin lütfen?” dedi iki tane fincanı ona uzatırken. “Blaine, kahveni nasıl alırsın?”
“Koyu
lütfen.”
Gabriela fincanları mutfağa götürdü.
“Adım Riley Paige,” dedi Blaine’e. “Uğradığınız için teşekkür ederim. Hediyeniz için de.”
“Rica ederim,” dedi Blaine.
Gabriela fincanların içinde sıcak kahvelerle geldi ve sonra yeniden mutfaktaki işine döndü. Biraz utanarak da olsa kendisini erkek komşusuna yakın hissetmişti. Artık bekardı ve buna direnmesine gerek yoktu. Adamın bunu farketmemiş olmasını umuyordu.
Ah, tamam, diye düşündü. Belki o da benim gibi hissediyordur.
Önce adamın evlilik yüzüğü takmadığını farketti. Boşanmış ya da dul olabileceğini düşündü.
İkinci olarak adamın yaklaşık kendi yaşlarında, belki biraz daha küçük, otuzlu yaşlarının sonlarında olduğunu düşündü.
Son olarak da iyi göründüğüne ya da en azından idare ettiğine karar verdi. Alnındaki çizgiler onau bozmuyorlardı. Ayrıca zayıf ve formda görünüyordu.
“Peki neyle uğraşıyorsun?” diye sordu Riley.
Blaine omuz silkti. “Bir restoranım var. Şehirdeki Blaine’nin Grili’ni biliyor musun?”
Riley çok etkilenmişti. Blaine’in Gril’i Fredericksburg’ta yemek yenebilecek en iyi yerdi. Riley yemeklerin muhteşem olduğunu duymuş ama henüz deneme fırsatı olmamıştı.
“Orayı biliyorum
,” dedi.
“Güzel, orası benim,” dedi Blaine. “Peki ya sen?”
Riley derin bir nefes aldı. Tamamen yabancı birisine yaşamını kazanmak için ne iş yaptığını anlatmak hiç de kolay değildi. Özellikle erkekler bazen çekiniyorlardı.
“FBI’da çalışıyorum,” dedi. “Ben bölge ajanıyım.”
Blaine’in gözleri büyüdü.
“Gerçekten mi?” dedi.
“Yani şu an izindeyim. Akademide eğitmenlik yapıyorum.”
Blaine artan bir ilgiyle Riley’e doğru eğildi.
“Vay canına. Eminim sende gerçek hikayeler vardır. Bunları dinlemek çok hoşuma gider.”
Riley biraz tedirginlike gülümsedi. Büronun dışında herhangi birisine gördüklerini anlatıp anlatamayacağını bilmiyordu. Yaptığı bazı işler hakkında konuşmak bile çok zordu.
“Sanırım olmaz,” dedi hafif sert bir sesle. Riley, Blaine’in uzaklaştığını hissetti ve kendi ses tonunun biraz kaba çıktığını farketti.
Blaine başını eğdi ve, “Özür dilerim. Kesinlikle seni rahatsız edecek bir şey yapmak istememiştim.”
Bundan sonra birkaç dakika daha sohbet ettiler ama Riley yeni komşusunun çekingen ve sessiz olduğunun farkındaydı. Adam kibarca hoşçakal deyip gittikten sonra Riley kapıyı kapattı ve derin bir nefes aldı. Cana yakın davranmadığını biliyordu. Yeni bir hayata başlayan bu kadın hala eski Riley’di.
Ama bunun şu an için çok da önemli olmadığını anımsattı kendisine. Tekrar bir ilişkiye başlamak şu an düşündüğü en son şeydi. Hayatını düzene sokması için yapılması gereken önemli işler vardı ve bu yolda ilerlemeye başlamıştı.
Yine de çekici bir adamla birkaç dakika sohbet etmek ve nihayetinde komşulara sahip olmak ona iyi gelmiş ve bundan mutluluk duymuştu.
*
Riley ve April yemek için masaya oturduklarında April elinden telefonunu bırakmıyordu.
“Lütfen mesajlaşmayı bırak,” dedi Riley. “Şu an yemek zamanı.”
“Bir dakika anne,” dedi April mesaj yazmaya devam ederek.
April’ın sergilediği bu ergenlik tutumu Riley’in canını biraz sıkmıştı. Aslında bir terslik vardı. Riley bu yıl okulda iyi iş çıkarmış ve yeni arkadaşlar edinmişti. Riley’in anladığı kadarıyla bu çocuklar April’ın daha önce takıldığı arkadaşlarından daha iyiydiler. Riley, April’ın hoşlandığı bir çocukla mesajlaştığından emindi. Şimdiye kadar April ona bundan hiç söz etmemişti.
Gabriela mutfaktan bir tepsi chiles çili ile geldiğinde April mesajlaşmayı kesit. Gabriela buharı tüten nefis doldurulmuş biberleri mutfak masasına koyarken April muzipçe kıkırdadı.
“Picante yeterli mi Gabriela?” diye sordu.
“Sí,” dedi Gabriela da kıkırdayarak.
Bu, üçü arasında sürekli devam eden bir şakaydı. Ryan çok baharatlı yemeklerden hoşlanmazdı. Aslında baharatlı yemekleri hiç yemezdi. April ve Riley’e göre ise daha acı daha güzel demekti. Gabriela’nın eskisi gibi ya da en azından alıştığı gibi bunu sürdürmesine artık gerek yoktu. Riley, kendisinin ya da April’ın Gabriela’ya orjinal Guatemala yemek tarifleri verebilecekleri konusunda şüpheliydi.